29.11.2015
TAN RI NI N GAZABI , Aguirre:The W rath of God, W erner Herzog, 1972
ÖZET Aguirre, Tanrının Gazabı 1972 Batı Almanya-Peru-Meksika ortak yapımı tarihi dramatik filmdir. Özgün adı Aguirre, der Zorn Gottes dir. ABD'de Aguirre: The W rath of God adı ile gösterilmiştir. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Werner Herzog'un yaptığı filmin senaryosu da Herzog'a aittir. Film Türkiye'de Mart 1992'de 11. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde gösterilmiştir. Filmin açılış yazılarında, konusunun tarihte gerçekten yaşamış ve Aguirre'in Güney Amerika seferine katılmış olan keşiş Gaspar de Carvajal'ın (filmde Del Negro tarafından canlandırılıyor) tuttuğu günlüklere dayandırıldığı belirtilmektedir. Werner Herzog daha sonra yaptığı bir röportajda Gaspar de Carvajal'in filmde geçen zaman diliminden çok önce bölgede bulunduğunu, buna rağmen filmin inandırıcılığını arttırmak amacı ile bu yazıyı filme eklediklerini açıklamıştı. Fitzcarraldo (1982) ve Cobra Verde (1987) ile birlikte bir üçlemeyi oluşturan bu epik tarihi film Yeni Alman Sineması'nın temsilcisi Werner Herzog'un en çok tanınan filmidir. ABD'de bir arthouse filmi olarak kabul görmüş ve daha çok sanat filmleri gösteren mekanlarda gösterilmişti. Kısa sürede uluslararası alanda kült film mertebesine erişen filmin başrolünde Herzog'un gedikli aktörü Klaus Kinski rol almıştır. (Üçlemenin diğer iki filminde de Klaus Kinski başrolde oynuyordu). Filmin müziklerini ise daha önce de Herzog'un birçok filminin müziklerini yapan Alman topluluk Popol Vuh hazırlamıştır. Filmin tamamı büyük zorluklar altında konunun geçtiği Güney Amerika'da Peru'da çekilmiştir. Filmde 1560 yılında Peru'daki İnka topraklarını işgal edip yağmalayan İspanyol fatihlerden acımasız ve çılgın lider, megaloman Lope de Aguirre komutasındaki bir grubun, efsanevi altın şehir El Dorado'yu aramak üzere Amazon nehri boyunca vahşi ormanın derinliklerine yaptıkları tehlikeli ve zorlu sefer anlatılmaktadır. Filmin görsel tarzı ve anlatım stili Francis Ford Coppola'nın 1979 yılında yapacağı Apocalypse Now filmine büyük ölçüde esin kaynağı olmuştu. 1650 yılında Peru'daki İnka topraklarını işgal eden İspanyol fatih Gonzalo Pizarro (Alejandro Repulles) bu ülkenin zenginliklerini yağmalamak üzere efsanevi altın ülkesi El Dorado'ya doğru adamları ile birlikte düzenlediği seferde balta girmemiş Peru ormanlarında sıkışır kalır. Tükenmiş ve altına ulaşma umudunu kaybetmekte olan Pizarro son bir çaba ile daha küçük bir keşif ekibi oluşturarak hazine dolu El Dorado'nun yerini saptamaları için nehir boyunca ormanın derinliklerine doğru gönderir. Ekibin başında üç soylu bulunmaktadır; Pedro de Ursua (Ruy Guerra), Fernando de Guzman (Peter Berling) ve Lope de Aguirre (Klaus Kinski). Komuta Ursua'da olacaktır. Nehri sal üzerinde geçerken yerlilerin saldırıları, salgın hastalıklar, açlık ve tehlikeli akıntılarla mücadele ederler ve kayıplar verirler. Gözünü iktidar ve altın hırsı bürümüş açgözlü Aguirre Ursua'yı devre dışı bırakarak inisiyatifi ele alır, karşı gelenleri öldürmekten çekinmez. Bir yandan bastırılamaz zafer hırsı bir yandan da karşılaşılan güçlükler nihayet Aguirre'i çıldırtır. Filmin sonunda bütün adamları ölmüş olan Aguirre'i yüzen bir tabutu andıran salın üzerinde, cesetler ve bir grup maymunla birlikte öylece ayakta dikilirken görürüz. Alıntı: (https://tr.wikipedia.org/wiki/Aguirre,_Tanr%C4%B1n%C4%B1n_Gazab%C4%B1)
29.11.2015
TANRININ GAZABI, (Aguirre, The Wrath of God) Werner Herzog, 1972 Filmi; görsel etkileyiciliği, derinlikli müziği, uzun-ayrıntılı detaylarla başlattığı bir yolculuk üzerinden tarihi göndermelerle bezeli bir yolculuğun izlenimleri ve ağır bir akış ile giderek beliren epik bir anlatıyı kurarken, sıkıntılı geçecek bir zaman diliminde olduğumu düşünerek karşıladım. Bu karşılama, uzayıp giden ağır akış içinde saklı “öykü”yü bulamayacağım kaygısıyla ve ereksel bir sinema düşüncesi çıkmayacak mı sorusuyla devam ederken; sessizce gelip, ipleri alıveren o delir(t)ici bakışlar, o hırs, o başkaldırı ve ele geçirme tutkusuyla her şeyi yıkıveren karakter; Aguirre, öykünün olduğu gibi benim de kontrolümü ele geçirmişti. Öyküyü tür olarak ayırt etmeye çalışınca birkaç başlık çıktı. Bunlar Tarihi Drama, Yarı Belgesel ya da Sahte Belgesel olarak düşünülebilir kanımca. Filmin Wikipedi açıklamasında yer alan şu durum “Belgesel”lik karakterine bir yanıt verdi: …konusunun tarihte gerçekten yaşamış ve Aguirre'in Güney Amerika seferine katılmış olan keşiş Gaspar de Carvajal'ın (filmde Del Negro tarafından canlandırılıyor) tuttuğu günlüklere dayandırıldığı belirtilmektedir. Werner Herzog daha sonra yaptığı bir röportajda Gaspar de Carvajal'in filmde geçen zaman diliminden çok önce bölgede bulunduğunu, buna rağmen filmin inandırıcılığını arttırmak amacı ile bu yazıyı filme eklediklerini açıklamıştı….. – Aslında kurmaca olan öykü için sanırım TARİHİ ÖYKÜ türünde olduğu değerlendirmesi yapabiliriz. Benim kaynak kitabım STORY’de (1) bu türün açıklaması da şöyle: -…. Tarih, öykü malzemesinin tüketilemez bir kaynağıdır ve hayal edilebilen her öykü tipini içine alır. Bununla birlikte, tarihin hazine sandığı şu uyarıyla mühürlüdür: Geçm iş şu anda olm alıdır. Bir senaryo yazarı ölümünden sonra keşfedilmeyi uman bir şair değildir. O bugün izleyici bulmalıdır. Bu nedenle tarihin en iyi şekilde kullanılması bir filmi geçmişte geçirmenin ve bu nedenle bütçeye milyonlarca dolar eklenmesinin tek meşru mazereti "anakronizm "dir .Yani -içinde şim diyi bize gösterdiğiniz net bir ayna olarak geçm işi kullanm a.Filmi, tam da bu betimleme üzerinden anlamlandırmaya başlamıştım bittiğinde… Tarihsel bir dönem anlatısıyla, film kendi gününü ve hatta bizlerin bu gününü anıştırıyordu. Bu anlamda film iki tür anakronik yöntem uyguluyordu. Birincisi öykünün geçtiği sömürgeleştirme süreçlerindeki sömürgeci, aşağılayıcı, dışlayıcı-yıkıcı ve yağmacı “Batı/Avrupa” bakış açısının güncel eleştirisi anlamındaydı.: “Avrupalı Medeniyet Taşıyıcılığı”nın genel ve değişmez zihniyetini (SömürgecilikMisyonerlik-Diğer ırklardan üstün olma iddiası, diğer ırkları küçümseme, saf ırk üzerine toplum oluşturma hayali ki 'En büyük uygulayıcısı Hitler') film, çekildiği tarihe adreslemektedir. Tarihin perspektifinde, filmde işlenen coğrafi keşiflerle birlikte Asya’da, Hindistan ve Çin'deki İngiliz sömürüsü, Amerika kıtasında, İspanyollarPortekizliler-İngilizler-Fransızların sömürüsü, Afrika’da Fransızlar-İngilizler-Almanlarİtalyanlar-Portekizliler-Hollandalılar-İspanyollar’ın sömürüsü adeta simgeleştirilmektedir. Bu anlamda yer-yer epik diyaloglar olarak; ''Kilise, güçlünün tarafında yer alır”, ''Yerli halktan bir esir düşmüş bir prensin konuşması : Hiç bir felaket, İspanyolların bizim ülkemizi işgal etmesi kadar bize zor gelmedi, eskiden prens idim şimdi ise
halkım gibi zincire bağlı bir esir-'', “İspanyol soylunun din adamına:' -Altını ele geçirince gümüş haçı unutursun- göndermesi”, “Yerlinin boynundaki altını koparıp alarak, yerliye Hristiyan din adamının incili uzatması” belirgin vurgulardı..
İkinci “aynalama” ise, filmin gösterim tarihinden bugüne “öykü” üzerinden gönderdiği referans olarak gözükmektedir. O da aslında neredeyse tam da günümüzün günceline iki parametreden oturuyor kanımca. Ortadoğu ve onun üzerinde oynanan dünya emperyalistleri satrancıyla politikanın çirkin sathı olan “Küreselleşmenin Gazabı” ile majör; ülkemiz sosyolojik yapısında da gözlenen ve “sosyal medya” yapıları üzerinden oynanan ve bireysel kişiliklerin, adeta delirircesine egosantrilerle birer “Augirre”leştiği, psikolojinin çirkin sathı olarak “Tanrı’nın Gazabı” ile minör parametrelerden; film tam da günümüz dünyasına, kıtamızı, ülkemizi ve bizleri oturtmaktadır. Tarafımdan sübjektif bir değerlendirme olarak ise bu durumu, bugün için majörde Putin ile minörde “facebook ve twitter” gibi sanal yapılarda kendi kültürü, değerleri, inancı ve ülkesine her türlü iğrençliği, kişisel hırs ve ideolojilerinin beslediği bir kötümserlikle “normal” olarak atfedebilen “Augirre”vari kişiler olarak görmekteyim. Majör parametreleri bugünden film tarihine doğru pek çok örnekle sizler de doldurabilirsiniz. Özetle film ağır tempolu, bunalımlı ve epik kurgusuyla; umudun getirdiği hırsın umutsuzluğun deliliğine nasıl dönüştüğünü, insanlar üzerinden, topluluklar-kabilelerülkeler ve yaşam bütününde, 16. Yüzyıldan günümüze, kendi tarihi desenini de adeta yırtarak, minörden-majöre ayna tutmakta.. Benim gibi bugünün sorunsallarından bunalan birisinin de, kolayca gündelik olaylara kadar bağlantı kurabilmesine yol açacak bir abartıyı da karşılayarak…. (1): Story, Robert McKee