MEHMED ALİ AYNİ’NIN 1921 TARİHLİ “AZERBAYCAN İNTIBAÂTI” ADLI MAKALESİ

Prof. Dr. Fethi GEDİKLİ İstanbul Ü. Hukuk Fak. Öğr. Üyesi (Birinci ölüm yılı münasebetiyle Şair Nizami ZÖHRABİ’nin aziz hatırasına) Türk Dünyası meselelerine ilgimi yakından bilen Ali Âdem Yörük’ün, metnini göndermesiyle bugünlerde Mehmed Ali Ayni’nin “AZERBAYCAN İNTİBAATI” adlı yazısından haberdar oldum. 1921 yılında İstanbul’da neşredilen İkdam gazetesinde çıkan bu yazıyı, Latin harflerine aktararak meraklılarına sunuyorum. 20. Asır Türk mütefekkirlerinden olan Mehmed Ali Ayni Beyin (doğ.25 Şubat 1868, Serfiçe, Yunanistan) idarecilik hayatı da vardır. Öteden beri dil meseleleri ve terimler konusunda hassas olduğu bilinen yazar, felsefe terimlerinin oluşturulmasında Babanzade Ahmed Naim Beyle birlikte çalışmıştır. Yazısında, imla encümeninde (komisyonu) de bir süre çalıştığını söylüyor. Milletlerarası çapta tanınan ve kırka yakın eser veren bir âlim olan Mehmed Ali Ayni, 30 Kasım 1945 tarihinde İstanbul’da ebediyete intikal etmiştir. Bu yazısı, onun Türk Dünyası tasavvuruna da sahip sorumlu bir aydın olduğunu gösterirken, aynı zamanda, Azerbaycan’daki gelişmeleri de yakından takip ettiğine şahitlik etmektedir. Mehmed Ali Ayni, bu makalesinde Azerbaycan seyahati hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Ancak o, Bakü’de, merakları arasında olan felsefe tarihi, İslam felsefesi, tasavvuf ve tarihi çerçevesinde Seyyid Yahya Şirvanî (veya Baküvî) üzerine konferanslar vermiş ve bunlardan birisi 1923’te Bakü’de çıkan Maarif ve Medeniyet dergisinin 6. sayısında basılmıştır. M. Rıhtım’ın naklettiğine göre, Mehmed Ali Ayni, Şeyh-i Ekberi Niçin Severim eserinde, Türklerin en büyük mütefekkir ve âlimlerinden bir kaçının hayat hikâyelerini yazacağını, bunlardan ilkin (Seyyid) Yahya Şirvanî, Nimetullah Nahcuvanî ve İbrahim Gülşenî’yi yazmak üzere olduğunu bildirmesine rağmen, bunları yazamadan ölmüştür. M. Ali Ayni’nin Bakü seyahati Şuralar (Sovyetler) Hükümetinin daveti üzerine, maarif sahasında yapılmak istenen reformlar çerçevesinde gerçekleşmiştir. Rıhtım’ın anlatımıyla o “Bakü de bulunduğu sıralarda yaptığı ilmî ve felsefî konuşmalar ve görüşmeler esnasında, Seyyid Yahya Baküvî’nin kabrini de ziyaret etmiştir. Bu vesile ile, Bakü’deki ilmî muhit içerisinde Seyyid Yahya’nın hakkıyla tanınmadığını görünce, buna hem şaşırmış hem de üzülmüştür. Bunun üzerine düzenlediği konferans ve toplantılarla S(eyyid) Yahya ve Nahcıvanlı Baba Nimetullah hakkında iştirakçilere malumat vermiş, memleketlerinin bağrında nasıl değerli, marifet sahibi bir velinin medfun olduğunu anlatmıştır.” (M. Rıhtım, “M. Ali Ayni’nin Bakü Konferansı” http://ulkucudunya.com/index.php?page=haberdetay&kod=6269, E.T. 18.07.2017). Mehmed Ali Ayni’nin Bakü’yü ziyaret ettiği tarihin öncesinde ve sonrasında daha başka vatandaşlarımızda ya öğretmenlik yapmak, mesela Muallim Cevdet, Şevket Süreyya Aydemir, İsmail Hikmet Ertaylan Azerbaycan’da bulunmuşlardır. O dönem, yeni bir çerçevede, karşılıklı gidiş-gelişlerin gerçekleştiği bir tarih kesiti idi. Biraz daha evvel Hüseyinzade Ali Bey Turan, Ağaoğlu Ahmet, bir süre için ölmez şair Hüseyin Cavid, Mehmed Emin Resulzade, Yusuf Vezir Çemenzeminli ve daha pek çokları Türkiye’de bulunmuşlardı. İki kardeş memleket insanının TÜRKAY

Eylül

2017 / 1

1

tanışması, buluşması, kaynaşması, kucaklaşması dönemiydi. Her iki memlekette, birbirlerinin gündemiyle ilgili yazıların kaleme alındığı, birbirinin derdiyle dertlenildiği, düşmanla savaşa koşulduğu özge bir çağdı. Yine Ömer Seyfeddin’in, Reşat Nuri Güntekin’in yazılarında birçok kez Azerbaycan’la ilgili meselelere temas edilmişti. İşte şimdi sözünü ettiğimiz yazı da bu bağlama oturmaktadır. Mehmed Ali Ayni’nin makalesinde birçok kimsenin adı geçmektedir. Bunlar hakkında kısa notlar yazının ardına ulanmıştır. Bu vesileyle üzüntümü belirtmekten kendimi alamayacağım; o da müellifin sözünü ettiği Hüseyin Kadri Beyin sözlüğünün ilk iki cildinin eski yazıyla 1927-1928’de, üçüncü ve dördüncü cildinin Latin harfleriyle 1943’te ancak basılabilmiş olmasıdır. Bu kıymetli ve dilimizin kelimelerini bölmeden bir bütün olarak içine alan sözlük ondan sonra da bir daha yeniden basıl(a)mamıştır. Veled Çelebi’nin sözü edilen büyük sözlüğü de henüz gün yüzüne çıkamamıştır; halen Türk Dil Kurumu kütüphanesinde uyandırılmayı beklemektedir. Mehmed Ali Ayni’nin bu değerli yazısını; 96 yıl sonra yeniden, paragraflara bölerek, birkaç virgül ve birkaç köşeli parantez içi eklemek suretiyle, aziz dostum, vakitsiz ebediyete uğurladığımız, Türk Dünyası ülküsüne inanmış ve onun bir neferi gibi davranmış, eserleriyle, emeğiyle o ülküyü beslemiş şair, çeviren Nizami Zöhrabi’nin anısına ithaf ediyorum. Yazıda Anılan Zatlar: Hüseyin Kazım Kadri (1870 İstanbul– 1934 Tarsus), (Tüccarzade) İbrahim Hilmi (Çığıraçan: 1876, Tulça kasabası, Romanya - 12 Haziran 1963, İstanbul), İkdamcı Ahmed Cevdet (Oran: 1862 İstanbul - Mayıs 1935 Ankara); Şemseddin Sami (1 Haziran 1850 Fraşer, Arnavutluk - 18 Haziran 1904 İstanbul); Veled Çelebi (İzbudak: 16 Temmuz 1869 Konya - 4 Mayıs 1950 Ankara); Maarif Vekili Bünyadoğlu Dadaş; Galib Atâ (Ataç) Bey (2 Temmuz 1879, İstanbul - 1 Ocak 1947, Ankara); (Babanzade Ahmed) Naim Bey (1872 Bağdad - 1934 İstanbul); Enver Paşa (22 Kasım 1881 İstanbul - 4 Ağustos 1922 Buhara); Milaslı Doktor (Milaslı İsmail Hakkı Bey: 1870 Milas –1938?/1939?/1952? …); Damad ve Mühendis Kenan Bey (16 Nisan 1921’de Türkiyeden ayrılmış … …); Ali Ekrem (Bolayır) Bey (2 Ağustos 1867- İstanbul –27 Ağustos 1937 İstanbul); Mösyö Di Yanko …; (Gelenbevizade Mehmed) Said (İstanbul 1863 – 1937 …); Seyyid Yahya (XIV. Asır sonu Şamahı (Şirvan) –1463/1464 Bakü); Salman Mümtaz (Şeki 20 Mayıs 1884 –6 Eylül 1941 Oryol, SSCB), Evliya Çelebi (İstanbul 25 Mart 1611 – Kahire 1682); Yavuz Sultan Selim (10 Ekim 1470 Amasya - 22 Eylül 1520 Tekirdağ); Habibi (1470 Bergüşad, Azerbaycan – 1520 İstanbul); Köprülüzade Mehmed Fuad Bey (4 Aralık 1890 İstanbul –28 Haziran 1966 İstanbul); Müderris Şerefeddin Efendi (Yaltkaya), (1879 İstanbul- 23 Nisan 1947 Ankara). AZERBAYCAN İNTIBAATI Türkçe mükemmel bir lügat kitabına ihtiyacımız -Hüseyin Kazım Beyle Veled Çelebi Efendinin lügatleri -ıstılahat-ı ilmiye- imla meselesi- harf meselesi Azerbaycan mütefekkir ve ediplerinin eserleri

büyük ve derin bir vukuf ve tetebbuun medîd bir sayle sebatın mahsulü olabilirdi. Beyrut’ta Amerikan Külliyesinin kütüphanesindeki binlerce lisan ve lügat kitapları da müşarünileyhin tetebbuatını teshil ve temin etmiş. Ancak bu kitabın niçin o güne kadar neşredilmemiş olmasına kalben teessüf etmiştim. Tabii bu teessüfün müellif-i esere bir taalluku olamazdı. Zira o en aşağı on sene çalışmış böyle muteber ve muhalled bir kitap yazmış, şimdi ondan binlerce lira masraf edip bunu temsil ettirmesini de beklemek ve istemek büyük

Bundan bir sene kadar evvel, Hüseyin Kazım Bey telif ettiği Türkçe lügat kitabını bana göstermişti. Bu kitabın muhtelif sahifelerini bir saat kadar gözden geçirmiştim. Hüseyin Kazım Bey, o gün bu eseriyle gözümde ne kadar büyümüştü. Zira vehleten görüyordum ki bu kitap, pek TÜRKAY

Eylül

2017 / 1

2

bir insafsızlık olurdu. Bu sebeple, her halde, ya İbrahim Hilmi Bey gibi cesur ve işi bilen bir mümessil -vaktiyle Ahmed Cevdet Beyin Şemseddin Sami Bey merhumun Kamus-ı Türkî’sini bastırdığı gibi- Hüseyin Kazım Beyden kitabını satın alıp bastırmalı veyahut Maarif Nezareti bu himmet de bulunmalıdır. İşte yapılacak şey budur.

Onların bizim ilim kitaplarımızı anlamakta pek ziyade müşkilata düştüklerini gördüm. Fakat Allah için söylemeli. Biz de işi büsbütün işkâl etmişiz [çetinleştirmişiz]. Nedir, o ıstılahat-ı tıbbiyemiz. Geçenlerde bunları zannedersem Doktor Galib Atâ Bey, bir münakaşa-i ilmiye vesilesiyle, müdafaa ediyordu. Bence bu haklı bir müdafaa değildi, bununla beraber Azerilerin yeni ıstılah koyabileceklerini zannetmiyorum. Zira bu pek çetin bir iştir. Binaenaleyh iyi kötü yine bizim ıstılahlarımızı kabul etmelerini daha pratik ve faideli görüyorum.

Ben hem bu kitabın ve hem Veled Çelebi Efendinin yine pek büyük ve mühim olan lügat kitabının sürat-i intişarı elzemiyetine, Azerbaycan’ı gördükten sonra büsbütün kani oldum. Azerbaycan hükümetinin merkez-i idaresi olan muazzam ve mamur Bakü beldesinde, devair-i resmiyede muamelat-ı idariyenin Türkçe cereyanı için kemal-i hararetle çalışılmaktadır. Bilhassa Maarif Vekili Bünyadoğlu Dadaş, bunu kendisine en mühim bir işi edinmiştir. Ancak böyle hayırlı ve mesut bir teşebbüste mükemmel bir lügat kitabının göreceği iş, tahmin olunamayacak kadar büyüktür.

Hani, şimdiye kadar, imla, sarf [şekil/biçim bilgisi] ve ıstılahat-ı ilmiye encümenlerinin mesaisi bitmiş ve ortaya çıkarılmış olsaydı. Bu encümenlerin her biri için şimdiye kadar bir hayli yevmiyeler verildi, buna bir şey demem, fakat bunların müspet bir neticesini görmek isterdim. İmla encümeni hâlâ var mı bilmiyorum. Bir aralık bu encümende ben de bulunmuştum. O zaman aslı Arapça olsun, Farisî olsun, Türkçeye girmiş her kelimenin behemehâl söylendiği gibi yazılmasını teklif etmiştim. Tabii başta Naim Bey Efendi kardeşimiz olduğu halde, diğer aza, bu fikri mübalağalı bularak yalnız Türkçe kelimelerin söylenildiği gibi, fakat yine birçok kaidelere tatbikan yazılmasını tervic etmişlerdi. Fakat şimdi ben, onlara, bir az daha ileri giderek harflerimizi de değiştirmek lüzumuna kani olduğumu söyleyeceğim. Bundan Latin harflerini aynen tervic ettiğime zahib olmasınlar. Yalnız Latin harflerindeki muhassenatı cami bir elifbaya muhtaç olduğumuzu “ülfet ve hissiyatıma rağmen” zannediyorum. Yani istiyorum ki, yazacağım tekne gibi “be” harfi kelimenin başında veya ortasında yalnız bir diş kalmasın; koca “mim” harfinin kelimenin ortasına geldiği vakit kuyruğu kopup yalnız küçük bir gözü kalmasın ve bütün harfler munfasıl [ayrı] yazılsın, fakat elbette ki Enver Paşanın an cehlin kumanda ettiği elifba tertibinde değil. İstediğim gibi bir elifba yapınız da isterseniz hiç Latinceye benzetmeyiniz ve benzetmemelidir.

Hüseyin Kazım Beyin bahsettiğim kitabının bir cildi de Azeri lügatlerine [sözlerine] aittir. Bakü’de ora tabirince “ziyalı civanlar” yani münevver gençlerin hepsi Rusçayı mükemmelen okuryazarlar, ana dillerini yalnız konuşurlar. Onların Rusçayı öğrenmelerinden fevkalade müstefid olduklarını itiraf etmelidir. Zira Rusça yüksek bir edebiyata malik olduğu gibi, İngilizce, Fransızca, Almanca ilme ait hiçbir kitap yoktur ki onun Rusça tercümesi olmasın. Velhasıl bizim vaktiyle bu dili ihmal etmiş olmaklığımız hiç iyi olmamış. Bu sebeple, bundan böyle gençlerimize bu lisana da pek ziyade ehemmiyet vermelerini halisane nasihat ederim. Her ne hal ise, Bakü civanları öz dillerini Rusça kadar bilmedikleri için vicdanen utanıyorlar ve bir azap hissediyorlar. Şimdi istiyorlar ki, şerait-i hazıradan bilistifade mekteplerinde ulum ve fünun Türkçe okunsun, fakat bu öyle asan bir iş mi? Evvela ellerinde mükemmel bir Türkçe lügat yok, ikincisi ıstılahat-ı ilmiye kamusları yok. Ondan sonra Türkçe ilim kitapları yok.

TÜRKAY

Eylül

2017 / 1

3

Bizde bu elifba işiyle yalnız Milaslı Doktor uğraşmıştır. Damat ve mühendis Kenan Beyefendinin de pek zarif ve pratik kûfiden muktebes bir elifbası var. Ne olur, bu husustaki mesainin semerelerini Maarif Nezareti cem ve tedkik ettirip müsmir [yararlı] bir neticeye isal etse. Elbette elifbayı gökten inmiş farz etmiyoruz. Mademki bunu biz icat ettik, ihtiyacımıza hangi şekil daha uygun gelirse onu kabul edebiliriz. Baksanız a şimdiki yazımıza, hiç birimizin imlası biri birine benzemiyor. Bu başka nerede görülmüş bir şeydir? Ne kadar kalem sahibi varsa o kadar imla var. Ben imla encümeninde iken, para, balta, karga, posta, Fransa, Rusya… gibi kelimelerin para, balta, posta, Fransa.. [Son harfleri elif ile değil de güzel he ile] gibi yazılması lazım geldiğini söylemişlerdi. Vakıa o kelimeleri… ile yazanlar çoktur. Velhasıl harflerimizi tecdid ve ıslah etmezsek ne kadar kaide vaz etsek müfîd bir semere elde edemeyiz. Acaba muhibb-i muhteremim Ali Ekrem [Bolayır] Beyefendinin bu babdaki mülahazaları nedir bilmek isterdim. Zira birinci imla encümeninde reis kendileri idi. Hiç olmazsa şimdilik, harflerimizden (peltek se, sin, sad, zal, ze, zı, ha hı, he)de bir ihtisar ameliyesi yapmağa muvafakat ederler mi? Zira biz Türkler, ne kadar tecvid okusak, Araplar gibi “peltek se”yi “sin”den ayıramayız. Bizim harf meselemizle iştigal etmiş olan ecnebi mütehassıslardan Mösyö Di Yanko da bu tavsiyede bulunur ki mütalaasındaki isabet aşikârdır. Her ne hal ise, gerek şu imla encümeninin ve gerek evvelce müteşekkil diğer ilmî encümenlerin mahsul-i mesaisi ile Maarif Nezaretinin ibtidaiye, taliye, âliye mektepler için Matbaa-i Âmirede tab ettirdiği bazıları pek mühim ilmî kitapların şu sırada Azerbaycan’a gönderilmesini Maarif Nazırı Saîd Beyefendiden başkaca rica ederim. Azeri Türkleri içinde pek çok mütefekkir, hakîm ve edipler yetişmişti. Bunların ihya-ı asarı için Bakü de, Türk ilinde mühim tetebbuatı olan Salman Mümtaz Beyin riyaseti altında bir encümen teşekkül etmiştir. TÜRKAY

Vakıa, sıyt-ı irfan ve kemalâtı aktar-ı cihanı doldurmuş bulunan Şamahîler [den] Seyyid Yahya gibi bir mürşid-i a‘zamın takallübât-ı zaman ile şimdi namını bile unutmuş olan Bakü’de böyle bir encümenin tesisine pek lüzum vardı. Bu encümen ilk eseri olarak, Südlüce’de medfun olduğunu Evliya Çelebi’den öğrendiğimiz Yavuz Sultan Selim’in nedimlerinden şair “Habibî” hakkında mühim bir risale neşretmiştir. Köprülüzade Fuad Bey bu risaleyi gördü mü bilmiyorum. Her halde bu encümenin İstanbul’da ediplerimizin muavenetine ihtiyacı olacaktır. Çünkü Azeri mütefekkirlerine ve ediplerine ait birçok kitaplar burada bizim kütüphanelerimizde bulunuyor. Onlardan birisi de Baba Nimetullah’ın Nuruosmaniye Kütüphanesinde gördüğüm bir risale-i felsefiyyesidir ki fevkalade mühimdir. Bunu Müderris Şerafeddin Efendi açık Türkçeye tercümeye himmet ederse ben de esbab-ı tabını temin eylerim. Bu suretle Azerilere müşterek bir hizmet etmiş oluruz. Bu Baba Nimetullah’ın uluvv-i irfanını beyana hacet yoktur. Bu sebepledir ki, müşarünileyhin meşhur-ı âlem olan tefsir-i şerifini Giritli Ahmed Muhtar Efendi merhum bazı yârânıyla İstanbul’da tab ve neşrettirmişti. Kütüphanelerimizde bulunan Azeri mütefekkir ve ediplere ait mühim eserlerin yerleriyle numaralarını bilenlerden İkdam ile neşretmelerini bu münasebetle başka niyaz eylerim. 27 Teşrinisani 337 [27 Kasım 1921] Kızıltoprak, Mehmed Ali Ayni”. İkdam Gazetesi, numara 8879, 29. Sene, 4 Rebiülahir 1340 Pazar / 4 Kanunıevvel 1337 [4 Aralık 1921], s. 3

Eylül

2017 / 1

4

Fethi GEDÄ°KLÄ° - EDB-AZERBAYCAN.pdf

There was a problem previewing this document. Retrying... Download. Connect more apps... Try one of the apps below to open or edit this item. Main menu.

1MB Sizes 3 Downloads 44 Views

Recommend Documents

No documents